Eti ile yağı ve derisi için beslenen, toynaklı, memeli hayvanlardandır. Kalın ve kısa boyunlu olup, yabani ve evcil olanları vardır. Her türlü atık ile pisliği yer, evcil olanları çiftliklerde üretilir ve beslenir. Otuz kadar çeşidi de vardır. Domuz eti, İslamiyet’te ve diğer bazı dinlerde haramdır ve de yenilmez. Bu hayvan türü çabuk ürer ve bir defasında 7-8 yavru doğurur. Yaban domuzları özellikle tarım ürünlerine zarar verdiği içindir ki, avlanmaları her mevsimde serbesttir, toplumun bir kesimi “Hınzır” der diye tanımlıyor ansiklopediler.
Fi tarihlerinde bir sempozyum için Balıkesir’e gelen ve İnanöz Oteli’nde konaklayan her ikisi de rahmetli ve mekanları cennet olsun inşallah, iktisatçı Prof. Dr. Nevzat YALÇINTAŞ ve “Orhun Abideleri” adlı kitabın yazarı Prof. Dr. Muharrem ERGİN beylerle kaderimin cilvesi bu ya, aralıklarla iki gün birlikte olma ile sohbet etme, tabii ki benimkisi soru sorup dinleme ağırlıklı şansım oldu 1987 veya 1988’li yıllarda. Nevzat YALÇINTAŞ hocamız aynı zamanda ekonomi ile ilgili İslam Konferansı temsilcisi idi. Sohbetimiz esnasında hiç mi hiç unutamadığın ve de beni derinden üzen bir yaşam öyküsünü şöyle anlattı:
“-İslam Konferansı etkinliği çerçevesinde Suudi Arabistan’da bulunuyordum ve Hac mevsimi idi. Tüm İslam Ülkelerinden gelen Hacı adaylarıyla birlikte Kâbe-i Muazzama’da tavaf vazifemizi yerine getiriyordum. Eli ve yüzü ile davranışları ve beden dili çok farklı olan bir birey dikkatimi çekti ve zaman zaman sağ ile solu ve ön ile arkasına bakarak “ESTAĞFİRULLAH” dediğine tanıklık ettim ve o kişiye yakın durum takip ettim. Tavaf vazifemizden sonra O’nu bir kenara çağırıp bir takım sorular sordum. Niçin “ESTAĞFİRULLAH ” dediğini de sorduğumda dedi ki; ‘Bu Allah’ın kutsal mekânı Kâbe’de domuz görünümlü insanlar gördüm ve hayret içinde kalıp, ağlamaklı bir biçimde “ESTAĞFİRULLAH” deyip hayretimi gizleyemedim. Bakın siz bile duymuşsunuz.’” Dedi.
Prof. Dr. Nevzat YALÇINTAŞ hocamız bunu anlatırken bile benim de tüylerim diken diken oldu. Neredeyse çıldıracak gibi oldum ve hafızam asla kabul etmiyordu ama yaşanmış bir hatıradır ve de bunu rahmetli Nevzat Bey hocamın ağzından duymam Müslümanlar adına beni yerin dibine soktu. Önceleri Balıkesir yöremizi tanıyabilen bir birey iken, devletimizin sayesinde hemen hemen tüm Türkiye’mizi hatta İran ve Nahçevan ile Azerbaycan ve Ermenistan’a gidip gelen Türk-İslam bir vatandaş olarak yaşadıklarımı yazabilsem, vallahi de tallahi de bilgisayarlar dolup taşar ve patlar canlarım. İşte biz bu veya buna benziyoruz.
2022 Aralık ayın yurtdışına çıkış için yeşil pasaport müracaatım oldu ve görev belgesi istendi. İl MEM.’ne gidip belge istedim. Ve bir form doldurup Karlı Dağların arkasındaki emekli olduğum İl’den istediler ve bir haftaya geldi belgem. Bu devletin Emekli Sandığı diye bir kurumu var veya benim çalıştığım Milli Eğitim Bakanlığı var ve o sistemlerde bilgilerin de var. Yani gelişen bu teknolojiye karşın ayak direyen siyaset anlayışı veya bürokrasinin sol kulağını sağ elle göstermesi, cennet vatanımız Türkiye’mizin nasıl yönetildiğini ve bireylerin nasıl üzüldüğünü, işlerin ne kadar sarpa sardırıldığını gösteriyor bana göre. Yoksa “Devletin Malı Deniz, Yemeyen Domuz”mu? Yönetenler bizi ayakta uyutuyorlar diye kanaat oluşmaya başladı bende. Başka bir hayat öyküm aklıma geldi ve hemencecik paylaşayım canlarım!
%63 engelliyim ve 27.12.2022 tarihli heyet raporum var elimde. Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’nden Kimlik Kartı çıkartmam gerekiyormuş. Verem Hastanesi’nin karşısındaki birime yönlendirildim ve orası Altıeylül alt birimi imiş ve Karesi oradan birkaç gün önce ayrılmış, güvenlik görevlisinin bana verdiği bilgiye göre. Bana gerekli olan kimliği nereden alabileceğimi sorunca İl Müdürlüğü’nün, ikametimin olduğu Adnan Menderes Mahallesi’ndeki yeni yapılan Huzurevi bahçesinde olduğu iletilince yola revan olup ulaştım “Çırpılı Dede’nin alt tarafına. Orası İl’miş, Başçeşme Mezarlığının aşağı tarafında derenin kıyısına taşınan SHM. Karesi’ye gitmem gerekli imiş. Mesai bitmeden yetiştim oraya da. Raporumun örneğini alıp iki resim istediler 13 Ocak Cuma günü mesai bitimine doğru. Takip eden Pazartesi günü fotoğraflar ile kimlik örneğimi teslim ettim ve de kimliğin Altıeylül Sosyal Hizmetler İlçe Müdürlüğü’nde basılacağı ve de birkaç gün sonra uğramam gerektiği söylendi bana. 20 Ocak Cuma günü basın büromuza uğramak için geçerken Karesi İlçe SHM.’e uğradım. Müdür olduğuna kanaat getirdiğim çaka satan (kimliklerle ilgilenen memur imiş) bir birey “Bu ay sonuna doğru ancak çıkar kimliğin. Çünkü Altıeylül’de hazırlanacak, sen geçen günlerde de geldin sana söylenmiştir” deyince sabrederek bana söyleneni O’na da tekrar ettim. Vay anasına sayın okuyucularım bu Altıelyül birimi İran’da mı veya Irak’ta mı ya da Ermenistan’da mı veya savaşın gölgesindeki Ukrayna’da mı? 02 Şubat 2023 tarihinde ancak alabildim engelli kimliğimi. Bu satırları yazarken de Demet AKALIN’ın “Gölge” adlı parçasını dinliyorum bir yandan da. Yani gölge etmeyin başka ihsan istemem dercesine…
Toplumumuzun çoğu bu. Bence de yönetim kademelerindeki etki ile yetkililerde bu durumda ve artık yer yer çöküntü başlamış. Eski yönetim sistemi kangren olmuştu ama bu günkü de ona benzemeye başlamış. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemiymiş ve inşallah getirilecekmiş! Devlet ile bürokrasi yönetimini iyi bilebilenlerden biri olarak vallahi o da bunlardan kötü olacaktır, çünkü kurtlar sofrası burası. Bu yönetim veya zihniyet mutlaka baştan aşağıya mı yoksa belden aşağısı mı yoksa da belden yukarısı mı değiştirilmelidir? Ancak niçin ile neden ve nasıl ve de neye göre ile ne zaman? Sizleri düşündüğümü düşünmeye çağırıyorum canlarım.
YORUMLAR