Kimi zaman ormanda sakince yürürken karşımıza çıkar. Kimi zaman ise bir belgeselin sessizliğinde tüm asaletiyle karşımıza geçer: Oklu kirpi… Kendisini tehlikelerden korumak için dikenlerini kuşanmış bu hayvan, aslında doğanın en sessiz filozoflarından biridir. Ne havlar, ne tıslayıp tehdit savurur. Sadece yaklaşanı uyarır, anlayana…
Doğa, her canlıya hayatta kalması için bir yol sunar. Bazısına hız, bazısına zehir, bazısına sürü gücü… Oklu kirpiye ise sabır, sessizlik ve dikenler düşer. Bu dikenler, sadece savunma değil; aynı zamanda bir duruş, bir sınır çizgisidir. “Yaklaşma!” der kirpi, “ben zararsızım ama bana zarar verirsen, kendini acıtırım.”
Tıpkı insanlar gibi… Kimi insanlar da oklu kirpiye benzer. İçine dönüktür, sessizdir, saldırgan değildir. Ama sınırlarına dokunursanız, sizi incitmeden kendini korur. Bu yüzden kirpiden alacağımız ders büyük: Dikenli olmak bazen bir tehdit değil, bir savunmadır. Dikenleriyle kimseye saldırmaz kirpi, ama kimseye de dokundurtmaz kendini kolayca.
Kirpinin yaşamı, günümüzde bize yabancı bir felsefeyi hatırlatıyor: Geri çekilerek var olma. Gürültüsüz bir şekilde, doğaya zarar vermeden, sadece kendi sınırını bilerek yaşamak… Modern insanın unuttuğu bir erdem.
Gelin, hep birlikte kirpiden ilham alalım. Kendi sınırlarımızı çizelim ama kimseyi batırmayalım. Sessiz olalım ama görünmez değil… Dikenli olalım ama saldırgan değil… Ve en önemlisi: Güçlü olalım ama zarifçe…







YORUMLAR