Dil, değişik boyutlardaki ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışan beş duyu organımızdan biridir. Toplumların meydana getirdiği kültürler için konuşan ve koklaşan ile mesajlaşan yaratıklar arasında en önemli yönü anlaşma aracı olmasıdır. Diller toplumları birbirine yaklaştırır, beraber hareket etme, birlikte çalışma ve yardımlaşma ile dayanışmalarına ortak payda oluşturur. Milli birlik ve beraberliğin sağlanması ve devam ettirilmesinde, milleti meydana getiren temel unsurların başında ortak kullanılan dil gelmektedir. Dilsiz bir bireyin toplumsal yaşam fonksiyonlarının eksik olduğu gibi, milli dili olmayan veya milli diline sahip çıkmayan ya da çıkamayan toplumların da dünya milletleri arasındaki fonksiyonlarının ne kadar yetersiz olacağını varın siz düşünün. Bu tür toplumlar; ezilmekle, sürülmek ve sürünmekle, yok edilmekle, sömürgeleştirilmekle iç içe yaşamak zorunda kalmaktadır.
Diller vardır insanları bir birlerine yaklaştırır, diller vardır yaratılanları bir biriyle koklaştırır, diller vardır ağıyı bal dinleyeni bol eyler, diller vardır sahibini yerin dibine batırır ve diller vardır yılanı deliğinden çıkartır. Dilimize sahip çıkma ve koruma ile kollama yanında iyi kullanma ve gelecek kuşaklara aktarabilmek daha da önemli bir davranıştır. Hele bu tür duygu ve düşünce ile davranışları içselleştirebilmek yaşamın olmazsa olmazlarındandır.
Çocuklarımızdaki dil bilincinin geliştirilmesinde örnek faktörü oldukça önemlidir. Bu bağlamda en önemli etken aile ortamıdır. Anne ve babaların çocuklarının fiziksel gelişimine gösterdikleri ilke ile ilgi ve alaka ve de hassasiyetin bir benzerini de ana diline göstermesi her bireyin zorunlu görevlerinin en başta gelenleri arasındadır. Böyle olunca da aile bireyleri arasındaki ilişkilerde doğru, anlaşılır ve güzel Türkçemizin kullanımına gerekli özen gösterilmeli, çocuğun düşünce dünyasında ana dilinin çok iyi bir şekilde yer bulmasına olanak sağlanmalıdır.
Çocukluk döneminde onunla iletişimde kullanılacak kelime sayısı azdır. Kullanılan kelimelerin yerinde ve doğru kullanımı ile telaffuzu çocuğumuzun kazanacağı alışkanlıklar açısından çok mu çok önemlidir. Yanlış telaffuz edilerek çocuğun zihin dünyasına yerleşmesine sebep olunmuş yanlış algılanan bir kelime, onu yaşamı boyunca yanlış kullanmasına neden olacaktır. Edinilmiş bu yanlışlığın düzeltilmesi ise doğruyu öğretmekten daha da zordur.
Küçük bireylerin dil şuuru kazanabilmesi için öncelikle anne ve babaların bu konuda donanım sahibi olması olmazsa olmazların en başında gelenidir. Bu bağlamda gençlerimizin evlilik öncesi fiziksel gelişimlerine paralel olarak örf, adet, anane ve görgü kurallarının yanı sıra dilimizi yerli yerinde kurallarına göre kullanımı gibi sosyal olguların kazandırılması da gereklidir. Eğitim olgu ve sürecinin öne çıkarılmasındaki nedenlerin başında, dil birliğinin sadece düzenleme ile tüzük ve yönetmelik ile yasa ya da sözle ifadesi değil, fiili olarak uygulanması, doğru bilgilerle donatılmış gençlerimizin yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu biçimde yetiştirdiğimiz gençlerimizin evlenip aile ortamlarını kurduklarında yarınlarını emanet edeceği çocuklarına ve onlar da kendi nesillerine aynı hassasiyeti göstermenin yanında kuşaklar arasındaki köprülerin kurulmasını sağlamış olacaklar.
Bu alanda farklı yön ve yöntemler olmakla birlikte anne ve babalar çocuklarını gezdirmek için çarşı ve pazara çıktıklarında kitap ve kitap ürünleriyle ilgili yerleri de gezdirerek kitaplara karşı ilgi duymalarını sağlamalıdır. Çocuğumuza hediye alırken veya oyuncak seçerken, yazılı ya da görsel malzemeleri alırken bunların oyunlaştırılması küçük bireylerin dilinin geliştirilmesine ciddi katkılar sunacağını düşünüyorum.