Türkiye’nin dört bir yanında aynı manzara… Bir yanda yol kenarında oyun oynayan çocuklar, yürüyüşe çıkan kadınlar, sabah işe yetişmeye çalışan insanlar… Öte yanda kalabalık halde dolaşan, zaman zaman saldırganlaşan başıboş köpek grupları. Ve ne yazık ki değişmeyen bir gerçek daha var: Yetkililerin yıllardır sorunu görmek istememesi.
Başıboş sokak köpekleri meselesi artık sadece “hayvan sevgisi” ya da “koruma” başlıklarının ötesine geçmiş durumda. Bu, doğrudan insanların can güvenliği ile ilgili bir mesele. Ve iş işten geçtikten sonra yayımlanan taziye mesajları, kamera görüntüleri, “soruşturma başlatıldı” cümleleri kimseyi rahatlatmıyor.
Toplumsal Bir Alarm Zili Çalıyor
Her gün haber bültenlerine yansıyan saldırılar, sokak ortasında yere yatırılan çocuklar, ölümle burun buruna gelen yaşlılar… Bu görüntüler artık “istisna” değil. İnsanlar haklı olarak tedirgin, kaygılı, kızgın. Çünkü herkes biliyor ki bir köpek sürüsüyle karşılaşmak, özellikle sabah ve gece saatlerinde birçok mahallede tam anlamıyla bir risk haline geldi.
Soruyorum: Bu ülkede güvenle yürüyebilmek bir lüks mü oldu?
Yetkililer Neden Sessiz?
Belediyeler “aşı-kısırlaştırma” çalışmalarını bir başarı oranı gibi sunuyor ancak sahadaki tablo çok başka.
Toplama ekipleri yetersiz.
Barınaklar kapasitesinin çok üzerinde.
Mahalle sakinlerinin şikâyetleri çoğu zaman kağıt üzerinde kalıyor.
Üstelik bazı kurumlar, meseleyi kökten çözmek yerine toplumun tepkisini yatıştıracak geçici adımlar atmakla yetiniyor. Ancak artık ne sosyal medya paylaşımları ne de kısa süreli kampanyalar kimseyi ikna etmiyor.
Gerçek şu ki: Türkiye bu konuyu yönetemiyor.
Bunlar Sadece “Talihsiz Olaylar” Değil
Saldırıya uğrayan insanlar, hayatı altüst olan çocuklar, ömür boyu korku yaşayan bireyler… Bu tabloya “talihsiz olay” demek, gerçekleri örten bir kılıftan başka bir şey değil. Sokak köpekleri doğal olarak agresif davranabiliyor; özellikle aç, korkmuş ya da sürü hâlindeyken kontrol edilemez hâle geliyorlar.
Ve unutmayalım: Saldırıya uğrayan insanların büyük bölümü hayvan düşmanı değil.
Sadece güvenli bir mahallede yaşamak istiyorlar.
İnsanı Korumak Devletin Görevidir
Hayvanları korumak elbette önemli, vicdani bir sorumluluk. Ancak insanı korumak devletin asli görevidir. Bu iki şey birbirinin alternatifi değildir.
Gelişmiş ülkeler bu sorunu düzenli barınaklar, profesyonel bakım merkezleri, sorumluluk sahibi sahiplenme sistemleri ile çözmüş durumda.
Peki biz neden hâlâ “sokak” kavramını bir yaşam alanı gibi sunuyoruz?
Bir hayvanın doğal yaşam alanı asfalt, site girişleri ya da okul bahçeleri değildir.
Artık Kaderci Yaklaşımdan Vazgeçilmelidir
“Saldırmaz”, “bizim mahallenin köpeği”, “yıllardır burada” söylemleri artık toplumsal güvenliği sağlayamıyor. Çünkü tek bir saldırının bile geri dönüşü yok.
Bu ülkede her gün yüzlerce insan aynı soruyu soruyor:
“Bugün bana ya da çocuğuma bir şey olacak mı?”
Bu, kimsenin yaşamak zorunda olmadığı bir korku.
Kimse Susmasın
Bu mesele konuşulmadıkça daha fazla büyüyüp daha büyük acıların kapısını çalacak. Hayvanlara düşmanlık değil; ama bilimsel, sistemli, ciddi ve kararlı bir politika zorunludur.
İnsanların sokakta can güvenliği talep etmesi neden ayıp olsun?
Bu ülkede güvenle yürümeyi sağlayacak irade nerede?
Artık kimse susmasın. Çünkü susuldukça, zarar gören hep sıradaki masum oluyor.