Bir Kuşun Sessiz Çığlığı: Dodo’nun Ardından Kalanlar

Bazı yok oluşlar çok gürültülüdür. Bombalar patlar, manşetler atılır, tarihe büyük harflerle not düşülür. Ama bazı kayıplar sessizdir. Usulca silinir hayattan. İşte Dodo kuşu da o sessiz çığlıkların sembolüdür. Dodo, Mauritius adasında yaşamış, uçamayan, iri yapılı bir kuştu. Ne savunması vardı ne de insanın açgözlülüğüne karşı bir kaçışı. 1600’lerin ortalarında Avrupalı denizcilerle tanıştı — ve […]

SERKAN TATOGLU - Marmara Bölge: Balıkesir Son Dakika Haberleri ile Hava Durumu

Bazı yok oluşlar çok gürültülüdür. Bombalar patlar, manşetler atılır, tarihe büyük harflerle not düşülür. Ama bazı kayıplar sessizdir. Usulca silinir hayattan. İşte Dodo kuşu da o sessiz çığlıkların sembolüdür.

Dodo, Mauritius adasında yaşamış, uçamayan, iri yapılı bir kuştu. Ne savunması vardı ne de insanın açgözlülüğüne karşı bir kaçışı. 1600’lerin ortalarında Avrupalı denizcilerle tanıştı — ve bu tanışma onun sonunu getirdi. İnsanların getirdiği hayvanlar, onun yumurtalarını yedi. İnsanlar da doymak bilmez iştahlarıyla Dodo’yu avladılar. Son bireyin ne zaman öldüğü bile net değil. Ne bir mezarı var ne de bir vedası. O kadar sessizdi gidişi.

Ama Dodo’nun asıl hikâyesi yok oluşunda değil, yokluğunda saklı. Dodo bugün, insan eliyle tükenen canlıların sembolü haline geldi. O artık bir kuş değil; o, “geri dönüşsüzlüğün” vücut bulmuş hâli.

Bilimsel adı Raphus cucullatus olan bu uçamayan kuş, belki de doğanın bize attığı en açık tokat. Çünkü onun kaybıyla yalnızca bir türü değil, bir ekosistemi, bir dengeyi, bir uyarıyı kaybettik. Dodo öldü, evet… ama bizler hâlâ her gün başka türleri onun yolundan uğurlamaya devam ediyoruz.

Dodo’nun hikâyesi bugün kulağımıza fısıldıyor:
“Unutmayın, ben sizin ellerinizde yok oldum. Ama hâlâ vakit varken, diğerlerini kurtarın.”

Kimi zaman bir kuşun sessizliği, bir insanın çığlığından daha etkili olabilir. Belki de artık, bu sessizliği duymayı öğrenmeliyiz.

 

Exit mobile version