Devleti dini, siyasi, ekonomik, askeri, kültürel olarak bir arada tutma çalışmaları; bu alanda devlet görevlilerinin yetiştirilmesi ve onların davranış biçimleri; milli bir sır olan konular ile milli meseleler ve milli çıkarlarda taviz verilmemesi; devletin bekası ile milletin huzurunun temini gibi birbirine dayalı ve birbirine bağlı konularda gelmiş geçmiş her devletin olduğu gibi Devlet-i Âli Osman’ın da istihbarat ağı ve faaliyetleri çok önemliydi. Bir kısım Türk tarihçileri genelde bu alandaki çalışmalara “Beşinci Kol” faaliyetleri adını verirler. Sağlıklı bilgi toplama yanında, karşı tarafa yanıltıcı ve yanlış bilgi verme işlemleri de bu kol üzerinden yapılırdı.
Avusturyalılara ait olan Kanije, Osmanlı tarafından 1600 yılında fethedilmişti. O zamanın koşullarında adet olduğu üzere fethi temsilen de bir cami inşa edildi ve ilk Cuma namazı bu camide kılınmıştı. Avusturyalılar hemen bir yıl sonra 1601 yılı Eylül ayının dokuzuncu günü Arşidük Ferdinand’ın komutasında müttefik bir ordu ile gelip Kanije’yi geri alabilmek için kaleyi kuşattılar. Zekâsı ve cesareti kadar harp sanatında da çok maharetli olan Tiryaki Hasan Paşa, tüm tedbirleri almıştı. Ancak, kalede dokuz bin kadar askeri olmasına karşın Avusturya müttefik ordusu yetmiş-seksen bin civarındaydı.
Tarihte eşi ve benzerinin yaşanmadığı Kanije müdafaasında Tiryaki Hasan Paşa, tam bir psikoloji savaşı uygulayarak ilk günlerde düşman askerleri üzerine hiç top atmamış ve süvarileri de kale dışına çıkartmamıştı. Avusturyalılar bu uygulama karşısında kalede top ile süvari olduğunu bilememiş, ordugâhını Türk toplarının menzili içine kurmuştu. Kuşatmanın ilk haftası kale kapıları bile kapatılmamış, gaziler yaptıkları hücumlarla düşmanı epey hırpalamışlardı.
Bir taraftan İstanbul’dan yardım isteyen, fakat yardımın da hemen gelemeyeceğini bilen Hasan Paşa, Sadrazamın ağzındanmış gibi kendi yazdığı yardım geliyor anlamındaki mektupları okuyarak kaledeki askerlerinin maneviyatlarını güçlendirirken; diğer yandan da İstanbul’dan yardım gönderilmesinin pek de gerekli olmadığı ile Sadrazamın kendisine gönderdiği süsünü verdiği, bir takım düşmanın aklını karıştırıcı, aldatıcı ve yanıltıcı haberlerle dolu mektuplar yazdırıp düşmanın eline geçmesini sağlamıştır. Böylece Avusturyalılar kalenin iç durumu hakkında sağlıklı bir bilgi elde edememiş, müttefik düşman kuvvetleri arasında ihtilaflar çıkmış, korkuya kapılmışlar ve hatta müttefik ordudaki Macar birliklerinin Türklere nişan alır gibi yapıp aslında karavana attıklarının tespiti de Avusturyalıların maneviyatını bozmuştu.
Tiryaki Hasan Paşa, yetmiş üç günlük amansız bin kuşatmadan sonra, sürpriz taarruzu hazırlamıştı. Bir gece karanlığında birkaç bin Türk askeri ile mehter çalarak ve de naralar da atarak düşman ordugâhını bastı. Sadrazamın büyük ordusunun geldiğini sanan Avusturyalıların bu karmaşada ellerine geçen üçüncü bir mektuptaki bilgiler ise, kuşatmayı alelacele kaldırmaları ve savaş ağırlıklarını orada bırakarak kaçmalarına yetmişti.
Bu başarılarından dolayıdır ki Tiryaki Hasan Paşa, Padişah III. Mehmet’in iltifatına mahzar olmuş, kendisine vezirlik (mareşal) rütbesi verilmiş, muhteşem koşumlu üç tane at, üç hilat (kaftan) ve bir murassa (elmas kaplamalı altın kılıç) kılıç gönderilmiştir. Kanije ve çevresinin gelirleri Haremeyn Vakfı kanalıyla Mekke ve Medine için harcandığındandır ki, tüm bu başarı ve iltifatların ardından iki rekât namaz kılarak şükür duasında bulunan Tiryaki Hasan Paşa’nın ağzından dökülen cümle ise şu idi:
“Bu nusret (yardım ve başarı) mücerret Hakk Teâlâ’nın inâyeti ve Hazret-i Resul-i Ekrem’in mücizâtı (manevi yardımı ile mucizelerinin) eseridir.” Farkındalığı ile beşinci kolun o denli önemi ve gerekliliğini sizinle paylaştığımı düşünüyorum canlarım.
YORUMLAR