Sömürgecilerin gizli ve açık emellerine kendi milli kuralları ile manevi değerleri çerçevesinde set çekmeyi başaran Yirminci yüzyılın dâhilerinden eşsiz insan, sarsılmaz inançlı komutan, tavizsiz yönetici ve insan ilişkilerinde ileri düzeyde bir organizatör, mazlum milletlerin manevi lideri, her zaman ve her yerde milli ve manevi ile toplumsal menfaatleri bireysel çıkarların en önünde tutan Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün ağzından düşürmediği kelimelerin ilki “Barış” tır.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” yani “Ülkede barış, dünyada barış” direktifiyle öncelikle ülke içinde birlik ile beraberlik, dirlik ile düzenlik, sevgi ile kardeşlik, güvenlik ile barışın sağlanması ve içselleştirilmesiyle korunması ön koşuldur. Sınırları dâhilinde mutluluk ve huzuru yakalayanlar, milli ve manevi ile insani özellik ve güzelliklerinin mayasını tutturanlar dünya barışına katkı sağlamaya ve de sunmaya hazır demektir. Bölgesel ve giderek de küresel barışın tesisi ve sürdürülmesi çaba ve gayretleri Ata’mızdan bize yadigârdır. Öz kültürümüze ait bu düşünce ile Türklerin dünya tarihine mal olmuş pek çok icraatını görmezlikten gelen birey, gurup, toplumlar her dem olmuştur ve alabilecektir de. Tarih kitaplarına dargın olanların geçmişte barış için yaptıklarımızı görmeleri pek olası değildir. Bu köklü mirasa sahip Türk devlet ve topluluklarını oluşturan tüm bireyler, tepeden tırnağa kadar “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini bayrak ve sancağımızla birlikte sonsuza dek elden ele taşıyarak gök kubbede dalgalandırılacağından emin olmalıyız.
Takvim yapraklarını takip edenlerimiz önemli günler ve haftaları çok iyi bilir. Barış kelimesini ortasında barındıran “Dünya Barış Günü” Eylül’ün 1. günü kutlanmaktadır. Takvimler 01 Eylül 1939’u gösterirken Naziler Polonya’yı işgal etmişti. Bu işgal girişimi en son cihan felaketi olan 2. Dünya Savaşı’nı başlatmış oldu. İnsanlığın tarih boyunca gördüğü en büyük ve en yıkıcı savaş olan 2. Dünya Savaşı, askeri boyutları yanında siyasi, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla da uluslar arası ilişkileri ve dünya güç dengelerindeki gelişmeleri de derinden etkileyen bir savaş olmuştu. Yıkıntıları hala ortadan kaldırılamayan ve yaraları sarılamayan ve de etkileri yeni yeni huzursuzlukları doğuran bu savaştan sonra, insanlığın bu felaketi unutmaması ve tekrarlanmaması için Birleşmiş Milletler, 2. Dünya Savaşı’nın başlamasının 50. yılında bir girişimde bulundu. Bu denli bir yıkım ve kıyımın unutulmaması ve tekrar yaşanmaması için dünyanın dört bir yanında 1 Eylül tarihi, “Dünya Barış Günü” olarak anıla geldi ve her yıl da kutlanılmaya devam ediliyor.
Barışı tesis etmenin, devam ettirmenin, korumanın ve kollamanın güçlükleri elbette ki vardır ve olacaktır da. John CLARKE’in “Akıllı insan dürüsttür” sözünden demir alarak aklın yolu birdir ama her aklın bir olmadığı ve dürüst davranmadığı, doğru ve eğriyi bilmediği, görmediği veya görmek ve bilmek ile göstermek de istemediği için herkese meram anlatmak, ikna etmek, sınırlarını işaretlemek, ince çizgileri estirmek, kırmızı hatları göstermek ve hakkına razı olmasını sağlamak da en zor olan görev ve sorumluluklardan biridir.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin mirasçıları bu bağlamda özverili çaba gösterirken, George Washington’un “Barışı korumanın en iyi yolu, savaşa hazır olmaktır” sözlerinin her sabah kalkışta tekrar edilmesi ve içselleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.