Balık Tezgâhında Dalga Dalga Yükselen Fiyatlar

Kasım ayının serinliği kendini hissettirmeye başladığında hepimizin aklına aynı şey gelir: “Bu yıl balık ne kadar olmuş acaba?” Balığın mevsimi geldi mi, tezgâhlar doldu mu, fiyatlar düştü mü derken her yıl aynı soruları sorarız. Ancak bu yıl tablo biraz farklı… Çünkü balık fiyatları, denizdeki dalgalar değil, adeta ekonomik fırtınalarla yükseliyor. Tezgâhın başına gidiyorsunuz, hamsi gözünüze […]

MELIH KADIR EFE - Marmara Bölge Gazetesi

Kasım ayının serinliği kendini hissettirmeye başladığında hepimizin aklına aynı şey gelir: “Bu yıl balık ne kadar olmuş acaba?” Balığın mevsimi geldi mi, tezgâhlar doldu mu, fiyatlar düştü mü derken her yıl aynı soruları sorarız. Ancak bu yıl tablo biraz farklı… Çünkü balık fiyatları, denizdeki dalgalar değil, adeta ekonomik fırtınalarla yükseliyor.

Tezgâhın başına gidiyorsunuz, hamsi gözünüze şöyle bir ilişiyor. Eskiden aile boyu bir tepsi hamsi kızartmanın maliyeti, bugün neredeyse kırmızı et fiyatına yaklaşmış durumda. “Hamsi fakirin dostudur” derdik; artık fakirlikten birlikte ağlıyoruz desek yeridir. Bir yanındaki mezgitin, çupranın, levreğin fiyatını zaten telaffuz etmeye dil varmıyor. Eskiden misafir sofralarına “balık yapalım” demek incelikti; bugün bütçeyi denk getirme sanatı.

Peki bu gidişin sebebi ne?

Deniz en başta değişti. Avlanma dengesi bozuldu, iklim krizi balıkların göç yolunu etkiledi, Marmara gün geçtikçe nefes alamaz hale geldi. Balıkçı “mazot pahalı”, tüketici “balık pahalı”, esnaf “çözüm yok” diyor. Haklılar… Bir kilo balığın tezgâha gelene kadarki maliyeti, sadece tutmakla bitmiyor; nakliyesi, işçiliği, enerji masrafı derken zincirin her halkası ayrı bir yük.

Bir de şu var: Balık bugün hâlâ sağlıklı beslenmenin en önemli kaynaklarından biri. Çocuklara omega-3, yetişkine kalp sağlığı, yaşlıya kemik desteği… Ama sofraya koymanın maliyeti yükseldikçe bu sağlıklı seçenek birçok haneden uzaklaşıyor. Sağlıklı beslenmek artık bir lüks gibi gösteriliyor ve toplum bundan sessiz sedasız uzaklaştırılıyor.

Tezgâhın başında sıkça duyuyorum:

“Geçen sene üç kilo aldığım paraya bu yıl bir kilo bile alamıyorum.”

Vatandaş şikâyet ediyor ama çözüm için somut adım bekliyor. Balıkçı da aynı dertten muzdarip. Aslında herkes aynı gemide; fark şu ki bazıları kürek tutuyor, bazıları dalgaların arasında yolunu kaybediyor.

Bu yüzden yapılması gereken çok net:
Balıkçılık politikaları yeniden düzenlenmeli, denizler nefes almalı, avlanma dengesi korunmalı ve maliyet zincirindeki her halka gözden geçirilmeli. Aksi halde birkaç yıl sonra balığı yalnızca belgesellerde görür, tezgâhlarda ise fiyatıyla “lüks etiketini” koruyan birkaç türle yetiniriz.

Balık, bu ülkenin kültürüdür, soframızdır, çocukluğumuzun kokusudur. Hamsinin kızgın yağla buluştuğu o ses, sadece bir yemek sesi değildir; o bir hafızadır. Fiyatlar bu hâle geldikçe o hafıza da giderek uzaklaşıyor.

Ve ben bugün, balık tezgâhında yükselen fiyatlara bakarken şunu düşündüm:

Deniz bize küsmemiş aslında… Biz denizi küstürmüşüz.

Exit mobile version