Balıkesir’de geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, hepimizin içini acıttı. Yarış Ortaokulu çevresinde, henüz ergenlik çağındaki kız öğrenciler arasında çıkan kavga kameraya yansıdı. Görüntülerde bir kız öğrencinin darbedildiği anlar sosyal medyada kısa sürede yayıldı ve büyük bir tepki dalgası yarattı.
Ancak bu sadece bir kavga değil, aslında toplum olarak uzun süredir görmezden geldiğimiz bir gerçeğin yüzümüze vurulmuş haliydi: Akran zorbalığı.
Zorbalık Normalleşiyor mu?
Okul koridorlarında başlayan, sosyal medyada devam eden bu şiddet türü artık sadece çocukların değil, bütün bir toplumun sorunu haline geldi.
Bir zamanlar “çocuklar arasında olur” denilerek geçiştirilen itiş kakışlar, bugün sistemli şiddet biçimlerine dönüşüyor. Sözlü hakaret, dışlama, ifşa etme, alay, hatta fiziksel saldırılar… Hepsi, geleceğimiz olan çocukların ruhunda derin izler bırakıyor.
Üstelik bu olaylar artık gizli kalmıyor; akıllı telefon kameraları her şeyi kaydediyor. Görüntüler internete düşünce toplum tepki gösteriyor ama birkaç gün sonra unutuluyor. Oysa o çocuk unutamıyor…
Bir Çocuğun Suskunluğu, Bir Toplumun Sessizliği
Akran zorbalığına maruz kalan çocuklar genellikle içine kapanıyor. Okula gitmek istemiyor, özgüveni sarsılıyor, bazen depresyona kadar sürükleniyor.
Daha da acısı, çoğu çocuk yaşadığı şeyin “zorbalık” olduğunu bile fark edemiyor. “Benim suçum” sanıyor, “herkes bana gülüyor” diye susuyor.
O sessizlik büyüdükçe biz kaybediyoruz. Çünkü susan her çocuk, aslında bir yetişkin olarak da kendini koruyamayacak hale geliyor.
Ebeveynler, Öğretmenler ve Sosyal Medya: Üçlü Sorumluluk Zinciri
Akran zorbalığıyla mücadele, sadece okulların değil, ailelerin ve toplumun ortak sorumluluğudur.
Veliler, çocuklarının sadece ders notlarını değil, duygusal durumlarını da takip etmeli. “Nasıl geçti günün?” sorusu bazen bir hayat kurtarabilir.
Öğretmenler, sınıflarda empati ve saygı kültürünü geliştirmeli. Zorbalığı seyretmek yerine, fark edip müdahale etmeli.
Ve elbette sosyal medya platformları da bu konuda sınıfta kalıyor. Bir çocuğun darbedildiği görüntü binlerce kez paylaşılıyor, beğeni topluyor. Oysa her paylaşım, o çocuğun travmasını yeniden yaşatıyor.
Balıkesir’deki Görüntüler Ders Olmalı
Balıkesir’de yaşanan bu olay, yalnızca o okulun değil, tüm şehirlerin ve eğitim sisteminin aynasıdır.
Bu görüntülerden sonra sadece kınamak yetmez. Yerel yönetimler, il milli eğitim müdürlükleri ve sivil toplum kuruluşları el ele verip “akran zorbalığı farkındalık kampanyaları” başlatmalı.
Okullarda rehberlik hizmetleri güçlendirilmeli, çocuklara sadece bilgi değil, vicdan eğitimi de verilmelidir.
Bir Toplumun Ölçüsü: Çocuklarına Davranışı
Akran zorbalığı, sadece iki öğrenci arasındaki bir kavga değildir. O, toplumsal bir çürümenin sessiz sinyalidir.
Bir çocuğun diğerine acı çektirmekten haz aldığı bir toplumda, geleceğe umutla bakmak mümkün değildir.
Bu nedenle, Balıkesir’deki o görüntüler hepimize ayna olmalı.
Çünkü bugün susarsak, yarın kendi çocuğumuzun gözlerinde o korkuyu görebiliriz.
Bir çocuğun gözyaşını silmek, bir medeniyetin onurunu korumaktır.
Gelin, zorbalığı değil, empatiyi büyüten bir nesil yetiştirelim.







YORUMLAR