Toplumları yoktan var eden, varlığını sonsuza dek devam ettirme çaba ve gayreti aşılayan, toplumsal yaşamın çekilir durumda bulunmasını sağlayan bazı değerler vardır. Bu değerlerin başında ve belki de en önemlisi eskilerin adap-ı muaşeret dediği “ahlak” kurallarıdır. Kelime kökü itibariyle yaratılış, edep, terbiye, olumlu davranış anlamlarına gelen ve de toplumsal yaşamımızda çokça kullandığımız bir kelimedir. Ahlak terimimin önemi üzerinde tüm ilahi ve ilahi olmayan dinlerin durduğunu hepimiz anımsıyoruz.
Demokratik yaşam açısından Aristoteles ile Türk ve İslam dünyasındaki Lider ve düşünürlerimizin bu konudaki düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Aristoteles M.Ö.384-322 yılları arasında yaşamış ve düşünce tarihinde dünyaca tanınan bir bireydir. Konumuzla ilgili düşüncelerini “Politika” adlı eserinde ortaya koymuştur. O’na göre
“İnsan sosyal bir varlıktır ve bu nedenle ancak ve ancak bir toplum içinde “A H L A K L I” olunulabilirse yaşamdan söz edilebilir. Devletlerin amacı, insanları ahlaklı bir şekilde yetiştirmektir. Toplumun ahlakça düzelmesini, iyiliği amaçlayan hükümet şekli doğurur. Devletlerin başında bir kişi, birkaç kişi ya da herkes bulunabilir. Bir gurubun yönettiği durumlarda; bilgi bakımından en iyilerin başta bulunduğu aristokrasi doğru, doğum ve servete dayanan oligarşi yanlıştır. Herkesin yönettiği durumlarda ise yasalara dayanan bir düzen olan politeia doğru, yığının anarşisi olan demokrasi yanlıştır.”
Görülüyor ki, etkileri bu gün bile geçerli olan Aristoteles gibi düşünürler, içinde yaşadıkları toplumun yapısını iyi tanımakta ve bu nedenle demokrasi olarak tanımladıkları anlayışının doğup gelişebilmesi ve sürecin sürdürülebilmesi için toplumdaki yönetilenler ile yönetenlerin görev ve sorumluluklarına da eleştirici bir tavırla yaklaşmaktadırlar. Ayrıca toplum yönetiminde bilgi ve bilgeliğin ikinci plana düşmesinden endişe etmektedirler.
Aristoteles’ in bu duygu ve düşüncelerine açıklık getirerek atıflar yapan, nazariyeler yazan İslam Dünyasının ünlü Filozofu ve Sofisti İmam-ı Gazali de İhyay-ı Ulumid-Din adlı dört ciltlik eserinde “A H L A K L I” olmanın ve yaşamanın toplumun tüm katmanlarına yayılması ve yaşam kuralı haline getirilmesi konusunda insanlığı aydınlatmıştır. Avrupa’da 2. Aristo olarak bilinen ve kitapları Avrupa’daki okullarda yıllarca ders kitabı olarak okutulan, El-Gazal adıyla bizden yıllarca önce Avrupalı olan kültür elçilerimizin düşüncelerinden bi haberiz gibi geliyor bana.
Erkekler de dâhil bayanlarımızın birçoğunun hafta içi Atv’de Esra EROL’un sunumunu gerçekleştirdiği akşamüstü izlenme rekorları kırdığını düşündüğüm, insanlarımızı aradıklarına kavuşturma ile parçaları bir araya getirebilme ve kayıpları bulabilme bağlamındaki toplumsal yaralarımıza neşter vuran programa hasbel kader gözüm ilişiyor. Çoğunlukla eşlerini terk edip evinden kaçan bey ile bayanlar ve ortada kalan masum yavrular dikkatimi çekti. Eşini terk ettikten hemen sonra eski eşinden daha boşanmadan başka bir bireyle dini nikâh kıydık safsatası altına gizlenip yaşamına yön verenlerin tantana ve gürültüleri bu satırları yazmaya ve sizlerle paylaşmaya yöneltti beni. Söz konusu programda izlediğim kadarıyla birbirlerini terk eden eşlerin dini ve milli inançlarından şüphem yok, çünkü duruşları ile kıyafetleri ve ağızlarından dökülen sözcükler ipuçları veriyor. Ancak yaptıkları ve yaşadıkları davranış boyutu hem yasalarımıza ve hem de dini örf ile adet ve geleneklerimize tamamıyla ters davranışlar. Evlilik ile aile kavramı ve nikâh denilen bir sistem maalesef çökmüş veya bilinçli ya da bilinçsizce yok ediliyor durumda. Türk toplumunun geldiği nokta ne kadar üzücü değil mi? Bence günümüz Müslüman – Türk toplumunun inanç ve itikadında sorun pek yok gibi amma velâkin “AHLAK”sızlaşma sorunumuz tavan yapıyor gibi!
Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY mısralarında:
“Ahlak-ı Milli Ruh-u Millidir,
Yoksa sonumuz mevt-i küllidir”… Diyerek ahlaklı olmanın ve ahlaklı yaşamanın toplumların geleceğini belirlediğini vurgulamıştır.
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün “Ben sporcunun zeki, çevik fakat AHLAKLISINI severim.” Dediği gibi düşünüyorum canlarım.